11.8.07

Kablumbağdır

Bir kablumbağnın yavaşlığına büründüm. Sanki en güçlü tütsü ve büyülerle kaplı kabuğum 10 ejderin zırhından bile daha sert. Ama bu içimin yumuşaklığını değiştirmiyor. Sadece ağır. Beni kendi ağırlığımca olduğum yerde hareketsiz bırakan bir tembellik sarhoşluğu. Zamanla nafile bir pazarlık ertelemek. Yazmayı erteliyorum, resim yapmayı, aklımdakileri erteliyorum, içimin yumusaklığına batan kırık cam parçalarını ve diğer ucu bende olmayan dikenleri etimin yumusaklığından çıkarmaya üşeniyorum. Yeni birşeyler bulup yapmaya üşeniyorum, belki sevmeye bile üşeniyorum. Bu liste o kadar uzun ki yazmaya üşeniyorum.

Belkide farketmeden bir kitap yazma ihtimalini arttıran uzun bir nadas zamanı bunların hepsi. Adı şimdiden hazır olsada, içindekilerinin nelere benzediğini bilebilsemde her tarafımı saran bu hastalık (üşengeçlik) büyüdükçe kabuğuma sığamayıp taşıncaya kadar birşey yapabilicekmişim gibi değil. Belki bu tam anlamıyla yeni bir kabuğa olan ihtiyacın ertelenemez zorunluluğudur. İcimdeki yumuşaklığın sertleşsiyle olucak olan süregiden bir şartlı refleks.

Ama salyangozların kesintili kabuklarının şekli gibi biraz belirsiz. İnsan kabuğunu dıştan içe mi örer yoksa içten dışa doğru mu?

0 yorum: